Geçen hafta Çarşamba günü Mom-Z düzenlendi. Ben birkaç
kişiye “mom-Z” den bahsedince, “ o nedir” diye sonranlar oldu tabii. Mom
yani anne, “z” ise “z” kuşağı
çocukları, zamane çocukları da desek
olabilir, ben de – açıkçası biraz olumsuz önyargı – ile bu etkinliğe gitmeyi aklıma
koymuştum. Mom-Z yeni kuşak annelerini
etkilemek için stratejilerin anlatılacağı bir etkinlik zannetmiştim. Oysa durum
farklı idi, kötü hava şartlarından dolayı, sunumun başına yetişemedim,
oysa etkinliğin organizatörlerinden
sevgili arkadaşım Erdem Özel’in açılış konuşmasını dinlemek isterdim.
Benim kendi adıma etkilendiğim, Türkiye için umutlandığım
birçok konuşma da gerçekleşti. İlki Temel Aksu’nun moderatörlüğündeki paneldi. Ben
üstü örtülü bir şekilde, dolaylı yoldan pazarlarlama teknikleri ve reklamlarla
anneler nasıl etkileniyor anlatılacak diye düşünmüştüm, içimden “ne kadar da
fesatım” diye düşünmedim değil, çünkü ben
ve Gel Oyna reklam gibi ambalaj yerine, içeriği önemsiyorduk. Mom Z de ön yargılarıma rağmen ortaya çıkan, benim e birçok görüşümle örtüşüyordu.
Gel Oyna olarak bugüne kadar hiçbir reklam vermemiştim.
Fuarlara da çok düşük fiyatlar ödeyerek katılmıştım, sadece fotokopi birkaç
broşürle, benimki reklama karşı
olduğumdan değil, nedense ertelediğim kurumsallaşma idi, ben Gel Oyna yı ve
onun projesi T-istasyonunu (proje lafını
sevmiyorum) o kadar iyi tanıyordum ki,
diğerlerinin de tanıdığını farz ediyordum, tanındığımı zannediyordum, tabelamız uzun süre olmadı, torbamız halen
yok, bez torba, kağıt torba derken ertelendi durdu.
Panelde reklamların esasında “bölen , hatta rahatsız eden”
olduğu, istemeden karşınıza tekrar tekrar çıkmasından dolayı, oysa content yani içeriğin önemli
olduğu, samimi olmak gerektiği, ve monolog yerine diyaloğun önemini, yani
interaktifliğin olmasını, birbirini
rakip değil, tamamlayıcı olarak da görmeyi bilmeyi, farklı kuruluşların birlikte-
kooperatif çalışmasının gereğini
vurgularken, storytelling, yani kendi yakınınızın, çocuğunuzun veya
kendinizin yaşadığı bir öykü
(yaşanmışlık) ile konuyu aktarmanın önemine dikkat çekildi. Gel Oyna, içeriği,
samimiyeti, birebir diyaloğu ve hele love
story, historysi ile birçok öykü
barındırıyordu içinde.
Etkinlikte Phillips Avent in anne okulunun, Vestel’in aileyi
biraraya getiren yeni mutfağının tanıtımı, Serdar Kuzuoğlu’nun Z-babası olarak
esprili bir dilde eski ve yeni aileyi anlatması,- hepsi hoştu, ama beni en çok
sevindiren Büyükçekmece Belediye Başkanının bir çocuk köyü kurulacağının,
önümüzdeki hafta içinde açılışının gerçekleşeceğinin haberiydi.
Etkinlikte birkaç gün önce tanışmış olduğum ama hemen beni
ve Gel Oyna’yı tanıtmak için harekete geçen blogcu annelerden sevgili Lega bebe
Gamze ve sevgili Müge Demirözü Öztürk ile tesadüfen yanyana oturduk, bir de baktım
ki ön tarafımda Tomatis metodunu Türkiye’de yaymaya çalışan sevgili İris , arka
tarafımda da 10 sene önce tanıştığım, Çek cumhuriyetinden ahşap oyuncak
getirmiş olan, birlikte ahşap fuarına katıldığımız arkadaşım Mehtap var. Biraz sonra çalışma
arkadaşım Tülin ve Okiwood’un sevgili Aylin’i geldiler. Yemek molası verdiğimizde
ise Doğal anneyimden sevgili Başak
Yaykın Pirtini vardı, facebookdaki doğal
anneyim grubuna uzun zamandır üyeydim, ama kurucusunun benim yaklaşık 9-10 yıl
önce tanışmış , epeyce sohbetimizin
olduğu Başak olduğunu ancak Kitap Okuyan Çocukların Özgürlük parkındaki kitap
okuyan anne Başak’ı yakından görünce farkına vardım, vardık. Özgürlük parkında
başlayan doğal sohbetler devam etti Başak’la öğle arası ve daha sonra Mom-Z de.
Hava şartlarından
dolayı ziyaretci sayısı oldukça azdı mom-z de, üç salon yerine tek bir salonda
yapıldı etkinlik, ama herşey çok güzel organize edilmişti., Özlem Gürses’in
moderatörlüğünde “yeni dijital kadın” sohbetleri vardı. Özlem Gürses’i 6 yıl kadar önce Şişli ekolojik pazarda
tanımıştım. Kucağında sevgili Ziya ve Serap’ın oğulları Deniz benimle de canlı
röportaj yapmıştı. O zaman bana “oyuncakçı abla” deyince, ben de anneanne
olacak yaştayım demiştim, geriye bakınca gülüyorum dediğime, konu ekoloji,oyuncak,ben
ne diyorum, heyecandan herhalde.
Daha sonra 1-19 mayıs 2008 arası Buğday ekolojik Pazar olarak Meydan AVM nin açık
bölümündeydik. Çevre dostu, çok güzel bir AVM idi Meydan, bol yeşil alanının ve
meydanın olduğu, o zamanlar çok boştu, birkaç ay önce açılmıştı, biz pazarcılar
saat hemen hemen hergünöğleden sonra 1-2
saat topaç yarıştırırdık., Osmaniye’den taze taze gelen topaçlarım , işte o
zaman o dönemin Habertürk’ünde çalışan Özlem Gürses üç saat canlı program yaptı
pazardan, ve final topaç çevirme ile bitecekti, yarışmaya katılacaklar
hazırlandı, topaçları çevirdiler, hergün topaç çevirme rekoru kıranlar
kameralar karşısında topaçları döndüremediler. Tek dönebilen bizim beyblade tarzındaki o dönem Meydan AVM
de yönetimde bulunan sevgili Gamze
Aydost’un annesinin döndürdüğü topaç oldu. O gün de diğer günler gibi keyifli bir gündü, Özlem Gürses ile oyun,
alternatif eğitim üzerine sohbetler ettik, içinde bulunduğum, kurucusu olduğum
derneği de tanıtan “zil ve teneffüs” dergisini vermiştim kendisine.
Mom Z de Özlem Gürses le tekrar rastlaştığımızda kendimi
tanıttım, o da beni tanıdı, “ne yapıyorsun”deyince, o zaman Meydan’da kaldım
dedim, ama şimdi AVM den çekildim, Bostancı’dayım dedim. “bir de Başka Bir Okul
Mümkün ile bağlantılıydın değil mi” dedi, açıklaması zordu Alternatif Eğitim
Derneği ile Başka bir Okul Mümkün mümkünün bazı alanda benzer ama tamamen ayrı dernekler olduğunu kısa bir sürede
anlatmak, daha sonra haberleşiriz dedik..
Bana Mom_Z nin düşündürdüklerine gelince....Eskiyi
düşündürdü, geriye götürdü beni Mom-Z, eskiyi özletti, ilk tahta
oyucaklarımızı, Mehtap’la, Şeref Şimşek ile
kartonları ters çevirerek stand haline getirdiğimiz ahşap fuarında ücretsiz
ve kocaman bir yer verilmesini, Meydan’daki ilk
çalışmalarımızın yol arkadaşım Kemal
Uslu’ya verdiği heyecanı, onun 3 ay sonra ölümüyle benim heyecanımın da
sönmesini, “ondan sonra” deyip devam edişimizi, Alternatif Eğitim Derneğinin kurumsal olarak
tanınması için çaba sarf eden sevgili arkadaşım rahmetli Dr. Bülent Akdağ’ı, onun ölümünden sonra
derneği tekrar ayağa kaldırmanın daha güç hale geldiğini, gerek derneğin gerekse
Gel Oyna’nın içeriğinin çok güçlü olduğunu ama tanıtımını pek yapamamış
olmamızı, yine birçok defa televizyona, dergi ve gazeteye çıkmama rağmen bir
bloğum, kapsamlı bir web sitem, taşınan reklam torbam olmadığından dolayı
tanınmadığımı, tanınmadığımızı fark ettim.
Mom-Z de bir mutlu son da vardı sonunda, Masallarda olduğu gibi. Bu mutlu son hep devam
ediyordu, çeşitli köylerde.. Çocuklarla ilgili en iyi sosyal sorumluluk projesi seçilmişti ve Gülben Ergen projeyi
anlatıyordu, Çocuklara okul öncesi – özellikle ihtiyacı
olan uzak köylerde anaokuları açılmaya devam ediliyordu Gülben Ergen’in
öncülüğünü yaptığı “çocuklar gülsün diye” ile.
Mom-Z sonuçta, taaa en uzaklardaki hatırlatıyordu,
mekansal ve zamansal olarak...
Z- zamanın
çocuklarının durumlarını tesbit etmek doğru, annelerin buna göre hareket
etmek durumunda olduğu da, ama eskinin daha güzel olduğunu da düşündürmüyor
değil, biz yaştakiklerin kendi
annelerinden gördüklerini anımsıyoruz,
televizyonsuz, bilgisayarsız dönemdeki sıcak iletişimi, mahalledekilerle,
apartmandakilerle, ailemizle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder