Ben de birkaç sene önce yazmış olduğum yazıyı tekrar paylaşayım dedim. Yazıda Ali Nesin'in Theo Hasselo ile ilgili anlattıkları da yer alıyor.
Theo Hasselo
ve diğer öğretmenlerimiz
Theo ile 2003
yılıydı Dolmabahçe’de düzenlenen sanatsal ürünlerin de sergilendiği bir
fuarda tanımıştım. Ben Özürlüler Vakfının standında ahşap oyuncak satışı yapıp
oynatıyordum. O ise Nesin Vakfının standında el yapımı oyuncaklar ve mekanoları
tanıtıyordu. İkimiz de yakın amaçlarla oradaydık, oyun, oyuncakları tanıtmak. Benden birkaç oyuncak aldı, bunlardan biri de
bir ressamın resimlediği büyük bir
topaçtı.(şu beyblade’e benzeyenlerden) Haşmet Babaoğlu köşesinde topaçla ilgili
bir yazı yazmıştı o dönemde, onu okuyan topaç tutkunları da - topaç alalım-
hevesiyle fuara gelmişlerdi. “topaç”
belki de Theo’yu da, Nesin Vakfı ve Özürlüler vakfı gibi kurumları da daha
yakından tanımalarına vesile olmuştu.
2006 yılının
son günleri idi, Theo’nun benden aldığı topacı onun oyuncaklarla dolu, bir küçük oyuncak müzesini
andıran evinin tahtadan camlı, ışıklandırılmış vitrininde gördüm, Theo ve eşinin
yaptığı, topladığı oyuncaklar da vardı. Beni ve kızım Selin’i o gün Theo ve eşi
Noel yemeğine davet etmişti, davetliler arasında yine Ali Nesin ve sanırım Parıltı idi derneğin- Görme
engellilerin derneğinden Hatice (ismi yanlış hatırlıyor olabilirim) de vardı, Theo hep çocuklar için uğraşı
verenleri tanıştırmak istemişti.
Yakuplu’daki minik evinde bizi, eşi ile birlikte onun yaptığı sandalye, masalarda ağırladı,
güzel bir yemek ve sohbet vardı tabii, oyuncaklar eşliğinde. Kızım Selin ve ben
uzaktan geldiğimizden ve arabamız olmadığından gece orada kaldık, ertesi gün toplu
taşıma araçları ile eve geri dönüş oldukça uzun sürdü, Theo’nun her haftasonu
bu uzun yolu nasıl gidip geldiğine şaştık.
Theo Dede
Nesin vakfının oyuncakçı dedesiydi. Benim onunla 2003 den sonra ilk karşılaşmam
oyuncak müzesinde oldu. 2006 yılındaydı,
müzeye iki defa gitmiştim ama o gün sadece Theo için gittim, onun orada
olduğunu duymuştum, Theo ve diğer çocuklarla birlikte oyuncak boyadık,
Alternatif Eğitim derneğinden arkadaşım Gaye Amus’un sanatsal daha doğrusu
oyuncu tarafı çok güçlü idi, tahta
zürafayı öyle güzel boyadı ki, Theo’nun kesip biçtiği, şekillendirdiği o oyuncağa hayat değil hayatlar ekledi. Gaye
şimdi Finlandiya’da yaşıyor, öğretmenlik yapıyor, esas eğitim gördüğü alan
endüstri mühendisliği, Boğaziçi
Üniversitesinden mezun, fakat seçimini çocuklardan yana yapmış, Gaye benim
görüp tanıdığım en iyi anaokulu öğretmeni diyebilirim.
Gaye ahşap oyuncak yapım kursuna gitti
Finlandiya’da uzun bir süre, onunla
birlikte sekseninin üzerinde de birçok kişinin kursa geldiğinden bahsetti,
kendi topladıkları ağaç dallarından tahta oyuncaklar yapıyorlarmış. Gaye belki de Theo’dan, Theo kanalıyla
tanıdığımız Deniz Doğruöz’den esinlendi, sanatı ile zanaatini birleştirdi, çocuklara
olan sevgisini içine kattı, bir de ayrıca
yaşlı ve küçük çocuk hemşireliğini
içeren bir eğitim gördü Finlandiya’da, http://www.naturearteducation.org/Gaye.htm da anlatmış Gaye kendini, ben de
internette dolaşırken buldum.
Theo ise
tanıdığımda tam bir dede idi, beyaz saçları, sakalıyla. Sosyal hizmet uzmanı
imiş Hollanda’da (ustası demek daha yerinde olur), hapishanelerde Türkiye’den
gelen tutuklulara yardımcı olmak için bir süre Türkiye’ye gelmiş, Hollanda’dayken
Aziz Nesin ile mektuplaşmış, 1993 de ise Türkiye’ye gelip Nesin vakfında gönüllü
olarak çalışmaya başlamış. 2006 dan itibaren de her haftasonu Göztepe’deki
oyuncak müzesine geliyordu, oyuncaklarını çocuklarla buluşturmak , onların
boyayıp hem kendilerine hem oyuncaklara renk katmak için...
2010
yılıydı, kansere yakalandı Theo. Hollanda’da ameliyat, hastane, tedavi derken,
Theo’nun çok az bir ömrü kaldığı öğrenildi, onun için bir sergi hazırlandı
İstanbul’da, sevdiklerini gördü, oyuncakları gördü, hakkında yazılanları okudu ,sevgili
Nuran ve Deniz’in emekleriyle
gerçekleşen bu sergide. Ne güzel
anlatmış Ali Nesin Theo’yu Oyun-cak yazısında:
Oyun-cak
24 Mart Perşembe 2011 - 07 Nisan Perşembe 2011
Theo bir gün atölyeme geldi. Portresini yapacaktım. Sandalyeye oturur oturmaz herkesin sorduğu tipik soruyu surdu:
- Ne yapayım?
- Ne istersen yap, dedim, yeter ki konuşma...
O ise dört saat boyunca konuşmak dışında başka bir şey yapmadı! Bir çocuk gibi... Kâh gülerek kâh hüzünlenerek...
Hani “içindeki çocuğu keşfet” denir ya... Çocuk Theo’nun sadece içinde değil, içinde dışında, altında üstünde her yanındadır.
Vakf’ı sel bastı. En büyük hasar Theo’nun evindeydi. Evi tavana kadar suyun altında kalmıştı. Ne var ne yok, sel her şeyi silip süpürmüştü. Evinin bu halini görünce, gülerek,
- Kim koydu bu bombayı? demiş.
Evi gerçekten de bombalanmış gibiydi. Hiçbir üzüntü emaresi göstermeden evini sabır ve inatla yeniledi.
Bu da Theo’nun içindeki büyük insan!
Vakf’a geldiğinde daha gençti. Büyük projelere el attı. Kütüphanemizi, gazete ve dergi arşivimizi ve Aziz Nesin Arşiv Odası’nı tamamen kendisine borçluyuz. Gün geldi, “artık yaşlandım, büyük işler yapamıyorum” dedi. O günden sonra dur durak bilmeden oyuncak yapmaya başladı. Büyük bir sabır ve inatla. Ve aşkla elbette, başka türlü olamaz. Had safhada sade oyuncaklar. Renkleri bile temel renklerden... Kırılmayan, bozulmayan, dökülmeyen oyuncaklar. Theo kadar zamana dayanıklı oyuncaklar.
Babama sormuş:
- Genç kalmak için ne yapmak lazım Aziz bey?
- Çalış, demiş babam, çalışırsan yaşlanmazsın.
Galiba babamın nasihatını dinliyordu diyeceğim ama bir nasihat da 15 yıl boyunca dinlenmez ki! Theo’nun özünde var çalışkanlık.
Hemen her çirkinliğin kaynağında bir yalan, bir yapmacıklık, bir sahtekârlık vardır. Kendiyle barışık olmayan insanların başka biri olmaya çalışmalarından doğar çirkinlikler genellikle.
Theo bir gün bana, birinden söz ederken,
- İnsanın yaşını kabullenmemesi kadar kötü bir şey olamaz, komik olur, kendini rezil eder, demişti.
Theo sadece yaşını başını değil, kendini de olduğu gibi kabul etmiş biridir. Başkalarını örnek almıştır, başkalarına hayran olmuştur mutlaka ama hiçbir zaman başka biri olmaya çalışmamıştır. Theo’nun oyuncaklarındaki güzellik işte bu içtenlikten kaynaklanır. Büyük küçük herkesi cezbeden bir içtenlik, sadelik ve hatta masumiyet görmüyor musunuz bu oyuncaklarda? İşte Theo aynen yaptığı oyuncaklar gibidir.
O kimseye benzemez ama biz birazcık ona benzeyebilsek dünyamız az buz değil, çok daha yaşanır olur.
Ali Nesin
- Ne yapayım?
- Ne istersen yap, dedim, yeter ki konuşma...
O ise dört saat boyunca konuşmak dışında başka bir şey yapmadı! Bir çocuk gibi... Kâh gülerek kâh hüzünlenerek...
Hani “içindeki çocuğu keşfet” denir ya... Çocuk Theo’nun sadece içinde değil, içinde dışında, altında üstünde her yanındadır.
Vakf’ı sel bastı. En büyük hasar Theo’nun evindeydi. Evi tavana kadar suyun altında kalmıştı. Ne var ne yok, sel her şeyi silip süpürmüştü. Evinin bu halini görünce, gülerek,
- Kim koydu bu bombayı? demiş.
Evi gerçekten de bombalanmış gibiydi. Hiçbir üzüntü emaresi göstermeden evini sabır ve inatla yeniledi.
Bu da Theo’nun içindeki büyük insan!
Vakf’a geldiğinde daha gençti. Büyük projelere el attı. Kütüphanemizi, gazete ve dergi arşivimizi ve Aziz Nesin Arşiv Odası’nı tamamen kendisine borçluyuz. Gün geldi, “artık yaşlandım, büyük işler yapamıyorum” dedi. O günden sonra dur durak bilmeden oyuncak yapmaya başladı. Büyük bir sabır ve inatla. Ve aşkla elbette, başka türlü olamaz. Had safhada sade oyuncaklar. Renkleri bile temel renklerden... Kırılmayan, bozulmayan, dökülmeyen oyuncaklar. Theo kadar zamana dayanıklı oyuncaklar.
Babama sormuş:
- Genç kalmak için ne yapmak lazım Aziz bey?
- Çalış, demiş babam, çalışırsan yaşlanmazsın.
Galiba babamın nasihatını dinliyordu diyeceğim ama bir nasihat da 15 yıl boyunca dinlenmez ki! Theo’nun özünde var çalışkanlık.
Hemen her çirkinliğin kaynağında bir yalan, bir yapmacıklık, bir sahtekârlık vardır. Kendiyle barışık olmayan insanların başka biri olmaya çalışmalarından doğar çirkinlikler genellikle.
Theo bir gün bana, birinden söz ederken,
- İnsanın yaşını kabullenmemesi kadar kötü bir şey olamaz, komik olur, kendini rezil eder, demişti.
Theo sadece yaşını başını değil, kendini de olduğu gibi kabul etmiş biridir. Başkalarını örnek almıştır, başkalarına hayran olmuştur mutlaka ama hiçbir zaman başka biri olmaya çalışmamıştır. Theo’nun oyuncaklarındaki güzellik işte bu içtenlikten kaynaklanır. Büyük küçük herkesi cezbeden bir içtenlik, sadelik ve hatta masumiyet görmüyor musunuz bu oyuncaklarda? İşte Theo aynen yaptığı oyuncaklar gibidir.
O kimseye benzemez ama biz birazcık ona benzeyebilsek dünyamız az buz değil, çok daha yaşanır olur.
Ali Nesin
Benim için
de Theo her zaman için örnek insan olmuştur. Hayata bakış açısını şöyle bir örneklemeyle anlatmıştı. “ben gençtim,
fakirdim, kalacak yerim yoktu, ama- şöyle düşündüm-, Hollanda’da limanda
teknelerin içinde kalabiliyordum, sonra kitabımı okuyabilecek sokak lambaları
da vardı, aslında ben zenginim, birçok sokak lambası var benim için diye-
düşündüm” demişti.
Tahta
oyuncakçı Theo dede 14 ülkeden oyuncak ve çocuk müzelerinin katıldığı Toyco buluşmasında olamadı, 19 mayıs 2011 de yaşamını yitirdi. Son
günlerine kadar Hollanda’da kaldığı huzurevinde oyuncak yaptı, huzurevinde
atölye kurup, diğer yaşlıların da oyuncak yapmasını sağladı. Theo bizim örnek
almamız gereken, öğrenmeyi, paylaşmayı seven ve bunun için emek veren
öğretmenliği meslek olarak uygulamamış
–yaşam boyu-gönüllü öğretmendi.
Gaye gibi
Alternatif Eğitim Derneğinden arkadaşım öğrencisi olan, sağlık konusunda,
sosyal konularda Türkiye’ye büyük katkısı olan, yazılarıyla sorguluyan,
soruşturan, farkındalığı yaşatan tıp
doktoru Mustafa Sütlaş, Theo ile
paylaşma fırsatını bulduğumuz ne güzel bir yazı yazmıştı Theo’nun sergisini
ziyaretinin ardından http://www.bianet.org/bianet/bianet/128789-oyun---cak-sergisi-ve-theo
---------
Toyco’ya Hollanda’dan da oyuncak ve çocuk
müzeleri tanıtıldı. Toyco buluşmasında tüm oyuncak müzelerine hitaben en farklı
konuşmayı ise Avrupa Müzeler
Akademisinden yine bir Hollandalı yapıyordu, kolleksiyon değeri oyuncak seçmeye
dikkat etmelerini söylüyordu oyuncak müzelerinin, ama üstü kapalı bir
şekilde oyuncak müzelerinin depolarında biriktirmek
yerine paylaşmak yolunu seçmeleri gerektiğini söylüyordu artık bu internet çağında, ihtiyaç kadar biriktirin diyordu.
Aynı hafta
öğretmenler gününde Türkiye’nin başka bir tarafından- Antalya’dan Diyarbakır’a
tayin olmuş ahşap oyuncak yapımcısı, facebookda “öğretmen”de çalışan Bedia öğretmen
de şöyle bir çağrı yapıyordu:
“ Aydınlı'nın varlığı-ihtiyaçları
Diyabakır'ın Kuzey Batısında bir dağ köyü Aydınlı. Halkın tamamı çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşıyor. Babalar dönemlik İstanbul, Adana ve Antalya'da inşaatlarda çalışıyor. Çocuk ve genç nüfus dolu dolu.
Diyabakır'ın Kuzey Batısında bir dağ köyü Aydınlı. Halkın tamamı çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşıyor. Babalar dönemlik İstanbul, Adana ve Antalya'da inşaatlarda çalışıyor. Çocuk ve genç nüfus dolu dolu.
Her hanede 4-9 çocuk bulunuyor. Tek oyuncağı taş, toprak, sopa olmuş
çocuklar... Anne ve babaların geçim uğraşından çocuklarına oyuncak yapacak bir
vakti olmamış. Onlara da yapan olmamış keza. Bu nedenle faliyet, resim, oyuncak
çocukların içinde kendini kaybedip bulduğu yepyeni süreçler...
Bu bölge Anadolu'nun üzüm, fıstık, susam, sarımsak, buğday, ceviz ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyor.
Köy Halkı Zaza, büyükler Türkçe ve Zazaca birlikte konuşuyor. Çocuklar yalnızca zazaca biliyor. Okul iki dili bir arada konuşmaya başladıkları ilk mekan.
30-35 yıllık bir okul var içinde iki sınıf var bir de deposu... anasınıfı olarak kullanılıyor.
Şu an küçük ek bir bina yapım aşamasında. Bitince 16-17 çocuk rahatça oynayıp, birşeyler deneyimleyebileceğimiz bir mekan olacak. Ancak bu mekanın içerisine koyabileceğimiz 3-4 tane oyuncağımız dışında pek bir şeyimiz yok. Milli Eğitim Bölgeye bina ve öğretmen dışında destekte bulunamıyor. Bu çocuklarla doya doya oynamak, bir şeyler üretmek, deneyimlemek için bir çok materyale ihtiyacımız var.
Bunlar; küçük masalar ve sandalyeler, soba, dolap ve rafların yanısıra
Boyalar, kalemler, Kağıt ve Kartonlar
Hamurlar, İpler, Kumaş, Keçe, Aklınıza gelebilecek her türlü sanat sepet atölye materyalleri,
Kullanılabilir oyuncaklar ( Geçmeliler, küpler, legolar, dominolar, tek çıkar oyuncakları, yapbozlar, bebekler...)
Dili basit resimli hikaye kitapları,
Çocuk Dergileri,
Matematik, fen-doğa araç gereçleri, deney malzemeleri
(Aklıma geldikçe ekleyeceğim, sizler de listeye eklemeler yapabilirsiniz)
Bilenler vardır daha önce Oyuncak Mu isminde bir çalışmayla oyuncak tasarlayıp üretiyordum. Umuyorum burada da devam edeceğiz anne ve çocuklarla. Antalya'da yaşıyor yanısıra İstanbul'da dersler veriyordum. Şimdi Aydınlı Köyünde kerpiç bir eve yerleştim. Gönlü Gani insanlarla tanışıp halleşiyoruz. Doğa'dan Ziraate, tüketimden üretime, dertten eğlenceye birşeyler paylaşıyor, paylaştıkça dönüşüyor, anlıyoruz.
Alternatif eğitim materyalleri yaparak, yaptırarak, üzerine çalıştığım çeşitli okul ve eğitim görüşlerini çocuklarla aramızdaki sürece yansıtma düşüncesindeyim. Buradaki çocukların özgürce düşünebilen, sorgulayabilen, anlayabilen, seçebilen bireyler olmasını, ellerindekilerin kıymetini bilerek ve anlayarak yaşayan, kendini, dünyayı ve evreni tanıma aşkında olan 'BİREY' ler olmasına çabalayacağım.
Bu benim de öğrenme ve deneyim sürecim.
Toplumsal ve kişisel olarak yaşamda olagelmekte olan saçmalıkları hergün eleştiriyoruz, Çözümleri derinlemesine konuşuyoruz, burada bir örnek var. Bir süreç işliyor heryerdeki gibi. Anlamını yeri gelip bilmesine ve yeri gelip bilmemesine rağmen öz bir yaşamı paylaşan insanlar var burada.Bilgi ile iş birleşsin, Uzak ile yakın. Lütfen siz de madden ve manen ne koyabileceğinizi gösterin.”
Bu bölge Anadolu'nun üzüm, fıstık, susam, sarımsak, buğday, ceviz ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyor.
Köy Halkı Zaza, büyükler Türkçe ve Zazaca birlikte konuşuyor. Çocuklar yalnızca zazaca biliyor. Okul iki dili bir arada konuşmaya başladıkları ilk mekan.
30-35 yıllık bir okul var içinde iki sınıf var bir de deposu... anasınıfı olarak kullanılıyor.
Şu an küçük ek bir bina yapım aşamasında. Bitince 16-17 çocuk rahatça oynayıp, birşeyler deneyimleyebileceğimiz bir mekan olacak. Ancak bu mekanın içerisine koyabileceğimiz 3-4 tane oyuncağımız dışında pek bir şeyimiz yok. Milli Eğitim Bölgeye bina ve öğretmen dışında destekte bulunamıyor. Bu çocuklarla doya doya oynamak, bir şeyler üretmek, deneyimlemek için bir çok materyale ihtiyacımız var.
Bunlar; küçük masalar ve sandalyeler, soba, dolap ve rafların yanısıra
Boyalar, kalemler, Kağıt ve Kartonlar
Hamurlar, İpler, Kumaş, Keçe, Aklınıza gelebilecek her türlü sanat sepet atölye materyalleri,
Kullanılabilir oyuncaklar ( Geçmeliler, küpler, legolar, dominolar, tek çıkar oyuncakları, yapbozlar, bebekler...)
Dili basit resimli hikaye kitapları,
Çocuk Dergileri,
Matematik, fen-doğa araç gereçleri, deney malzemeleri
(Aklıma geldikçe ekleyeceğim, sizler de listeye eklemeler yapabilirsiniz)
Bilenler vardır daha önce Oyuncak Mu isminde bir çalışmayla oyuncak tasarlayıp üretiyordum. Umuyorum burada da devam edeceğiz anne ve çocuklarla. Antalya'da yaşıyor yanısıra İstanbul'da dersler veriyordum. Şimdi Aydınlı Köyünde kerpiç bir eve yerleştim. Gönlü Gani insanlarla tanışıp halleşiyoruz. Doğa'dan Ziraate, tüketimden üretime, dertten eğlenceye birşeyler paylaşıyor, paylaştıkça dönüşüyor, anlıyoruz.
Alternatif eğitim materyalleri yaparak, yaptırarak, üzerine çalıştığım çeşitli okul ve eğitim görüşlerini çocuklarla aramızdaki sürece yansıtma düşüncesindeyim. Buradaki çocukların özgürce düşünebilen, sorgulayabilen, anlayabilen, seçebilen bireyler olmasını, ellerindekilerin kıymetini bilerek ve anlayarak yaşayan, kendini, dünyayı ve evreni tanıma aşkında olan 'BİREY' ler olmasına çabalayacağım.
Bu benim de öğrenme ve deneyim sürecim.
Toplumsal ve kişisel olarak yaşamda olagelmekte olan saçmalıkları hergün eleştiriyoruz, Çözümleri derinlemesine konuşuyoruz, burada bir örnek var. Bir süreç işliyor heryerdeki gibi. Anlamını yeri gelip bilmesine ve yeri gelip bilmemesine rağmen öz bir yaşamı paylaşan insanlar var burada.Bilgi ile iş birleşsin, Uzak ile yakın. Lütfen siz de madden ve manen ne koyabileceğinizi gösterin.”
Bugün
iletişim internet üzerinden oluyor, Toyco yu internetten öğrendim, Theo ile
ilgili yazılanları da öyle, Bedia internetten çağrı yolladı, ama oradaki çocukların en büyük iletişim aracı oyun,
internet ise ihtiyaçlarının öğretmenleri tarafından duyurulmasının bir yolu.
Bugün ben
öğretmenliği gönüllü yapanlardan örnekler verdim, öğretmenler gününün
ardından...
Güzel
insanlar, güzel öğretmenler, güzel örnekler, onlara kulak verelim, paylaşalım, öğrenelim, öğretmenleşelim.
Şule Şenol kasım 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder