Büyük kızım 1989 da Viyana’da doğmuş ve orada anaokuluna devam etmişti. Almanya’da ise (eski Doğu Almanya)Montessori okulunun 1. ve 2. Sınıfına gitmişti.
Montessori sınıfında farklı yaş gruplarından çocukların olması, herkesin kendi temposuna göre öğrenebilmesi çok güzeldi, yaş gruplarından 1., 2., 4. Sınıf çocuklar vardı sınıfta. Ayrıca ders kitabı da yoktu, ama yardımcı kitaplar vardı.
O döneme ait izlenimlerimi paylaştığım yazı önce 2006 da Zil ve Teneffüs dergisinde, daha sonra da "oyun ve oyuncak" Kış 2017 sayısının dosya editörlüğünü de yaptığım Alternatif Eğitim Dergisinde yayınlandı. Türkiye’ye geldikten sonra “keşke burada da böyle okullar olabilse” dedim. Özellikle Türkiye’de birleşik sınıfların Montessori pedagojisinden büyük ölçüde yararlanacaklarını düşünüyordum. Montessori pedagojisinin de içinde bulunduğu Alternatif Eğitim grubunun içinde yer aldım. Ve 2006 da Alternatif Eğitim Derneğini kurduk. Alternatif eğitimi de ele alan Zil ve teneffüs” dergisinde de “yaşayarak öğrenme” başlığında kızımın gittiği Montessori okulunu anlatmıştım, beni nasıl etkilediğini de.
Büyük kızım Günsel'den 10 yaş küçük kızım Selin 3 yaşındayken kısa bir süreliğine Almanya’ya gittik. Orada kızım Waldorf anaokuluna gitti, ve büyük kızımın gittiği okullarla karşılaştırıldığında çok farklı bir mekandı. Kocaman bir bahçe, çamurla, kumla oynayan çocuklar, geometrik olmayan, ağacın kabuğunun görüldüğü tahta bloklar... Bir hafta boyunca ben de onunla anaokuluna gittim, dolayısıyla iyi gözlemleme şansım oldu. Türkiye’ye geldiğimde epeyce bu konuyu araştırdım, gerek Waldorf, gerekse Waldorf’un kurucusu Rudolf Steiner in görüşleri ile ilgilenen kişiler, öğretmenlerle de tanıştım. Ve Waldorf’u tanıdıkça da Montessori pedagojisinin özellikle okul öncesi bölümü ile ilgili kafama takılan bazı şeyleri deşmeye başladım, ve kendime göre birçok tespitte bulundum. Waldorf uygulamalarına yönelik de bazı eleştirilerim bir başka yazının konusu olacak. Tabii değerlendirmeleri yaparken oyun, oyuncak ile ilgili bildiklerimin, tecrübelerimin de büyük etkisi oldu.
· Montessori pedagojisine en büyük eleştiri“yaratıcılığa önem verilmemesi üzerine. Zaten M. Montessori’nin kendisi de hayatının son döneminde söylemiştir, eksik tarafını görmüştür.
“ Oyun” yerine “çalışma-iş”in geçmesi de zaten hayalgücünün gelişmesine engel olmakta. M. Montessori oyun ve oyuncağı kullandırmaz okullarda, ancak serbest çalışma zamanından çıktıklarında çocuklar oyun oynarlar. Malzemenin keşfi de genelde Montessori anaokullarında didaktik materyaller ile olur. Oysa oyun ve varolan basit malzemenin çok farklı şekilde kullanılıp, ilişkilendirilmesi fantezinin, yaratıcılığın gelişmesine neden olur.
M. Montessori önce zihinsel engelli çocuklarla çalışmaya başlamıştır. Onların odaklanma sorunları, soyut, somut ilişkilendirme sorunları olduğundan, didaktik materyalleri kullanmış. Yaşam becerilerinin gelişmeleri hayatı idame etmeleri için gerekliymiş. Bunun için de oyunla uğraşmamalarını, didaktik eğitim araçları, duyu materyalleri ve öz bakım becerilerinin öğrenildiği eğitim araçları ile odaklanma, kendine güvenmeyi sağlayacak bir metod geliştirmiş. Yani o döneme, ve o çocuklara göre doğru bir çalışma olabilir. Ama özellikle günümüzde çocuğu oyundan ayırmanın birçok olumsuz yanı var. Bunu son 10-15 yılda yapılan beyin araştırmaları da kanıtlıyor. Benim takip ettiğim “Digital Demans” kitabının yazarı sinirbilimci Prof. Dr.Dr. Manfred Spitzer in bu konularda konferanslarını, söyleşilerini internetten takip etmek mümkün. Ayrıca takip edilecek kişiler arasında ünlü sinirbilimci Prof. Dr.Gerald Hüther de var. Prof. Hüther aynı zamanda 6 yaşına kadar çocukların beyindeki milyarlarca sinir hücresi arasındaki kendi aralarındaki 10.000er lere varan bağlantıların (sinaps) AMACI OLMAYAN oyun ve keşif sırasında devreye girdiğini söylüyor. Serbest oyunun önemi burada da ortaya çıkıyor, ve tabii etkileşimli öğrenmenin.
Montessori okullarında oyuncak yerine didaktik eğitim materyalleri, amacına uygun kullanılırken, ucu açık bir kullanma şekli yok bu materyallerin, yani sadece tarif edildiği şekilde kullanılıyor, oyuncul olarak kullanılmasına izin verilmiyor.
Her materyalden sınıfta bir tane olduğu için, çocuk materyali kullanma zamanını bekler, seçtiğini düşünür, ama seçtiği ona sunulanlar arasındadır, ucu açık bir öğrenme, keşfetmeyi pek göremeyiz. Yani zorunlu bir seçim esasında.
Fakat M.Montessori bu materyalleri o dönem okul grupları için düşünmüş, yani zaten çocuklar sokakta, evde oynuyor mantığıyla. Bir de o zaman oyuncakların çoğu büyüklerin kullandıklarının küçültülmüşüymüş. Zenginlerin evinde kız çocuklarına belki de ileride alacağı rolü öğreten minyatür evler, mobilyaları, tabakları, tencereleri bulunurmuş. Oysa şimdi birçok oyuncak var gerçekten eğitici, nostaljik ve estetik, ve bunlara artık internet ortamında kolayca ulaşılabiliyor. O dönem böyle bir durum söz konusu değildi tabii. Yani yine pedagojiyi dönemine göre değerlendirmek gerek.
· “process art- süreç odaklı sanat” yani sanatsal faaliyetlerde ortaya çıkan ürün değil, süreç önemli. Malzemeyle ve sürece odaklanıyor çocuklar. “process art” ile ilgili özellikle okul öncesi eğitim kurumlarında yapılan çalışmalar çok değerli. Mevcut geleneksel okullarda ise herkesin birbirine benzer elişi faaliyetleri çok yoğun.”süreç odaklı sanat”da da çocuklar malzemeye, yaptıkları işe odaklanıyorlar. Montessori sisteminde de odaklanma çok önemli , Montessori sistemi de bu sürecin tayinini çocuğa bırakıyor, bu da tabii yaratıcılığın gelişmesi için önemli. Fakat sanatı, oyunu içeren disiplinlerarası çalışmalardır esas itibariyle daha çok çocuğa ve yaratıcılığına katkısı olan. Sanatı, matematiği birbirinden ayıran bir durum sözkonusu Montessori’de.
· “Kendi başıma yapmama yardım et” Montessori pedagojisine damgasını vuran sözler” fakat o çocuğun kendi başına yapmasına yardım eden eğitim materyalleri o kadar sınırlı ki, çocuk tek bir öğrenme yolunu seçebiliyor. Oysa oyun materyalleri (ki bunlar arasında taş, toprak, tahta, ip olabilir) çocuk sürekli keşfeder. “kendi başıma keşfetmeme yardım et” olsaydı keşke bu sözler.
· Aktarma çalışmaları, temizlik çalışmaları, düzende biraz da aşırıya gitme, obzesyona yol açabilir mi acaba diye düşünmüşümdür.
-“Evde Montessori”diye bir trend var şimdi, maalesef okulda kullanılan eğitim araçlarını kullanıp aynı çalışmaları yapmaya çalışıyorlar, mesela kumları bir yerden bir yere aktarma çalışmaları da yapıyorlar çocuklar. Hatta adına Montessori faaliyeti de deniyor. Bir arkadaşım anlatmıştı Montessori ile ilgili bir internetten yazıştığımız grupta; evde Montessori uygulamaya çalıştığı çocuğunla kum boyama standına gidince bir de bakmış çocuğu renkli kumları havuzdan öbür havuza aktarmış. Belki Montessori sınıf ortamında bu çalışmaları yapsaydı böyle bir durum olmayacaktı muhtemelen. Ayrıca her ne kadar örneğin kızlar da erkekler de masa temizleme çalışmasını yapıyorsa , bunu kız çocuğu (bulunduğu topluma göre)daha fazla özümseyecek ve içselleştirecektir. Dolayısıyla kız çocuğu küçük yaştan itibaren temizlik, ev işinde çalışmayı temel görev olarak görebilir. İnternette bulduğum bir Montessori sınıfından video: https://vimeo.com/144455865?from=outro-local
·
· Özbakım becerileri: Burada düğme ilikleme, fermuar çekme, çeşitli motorik becerileri de geliştiren çalışmalar var. Ama özünde bu çalışmaları çocukların niye yaptıklarını anlamaları gerek, yani hava soğuk olduğunda paltosunu giymesi, düğmesini iliklemesi gerektiğini, veya topacın dönebilmesi için, ipini sarması veya ipi bir delikten geçirmesi gerektiği gibi , gerçek yaşamda var olmayan Montessori eğitim araçları ile alıştırma yapınca, ilişkilendirmekte zorluklar çekilebiliyor.
"KENDİ BAŞIMA YAPMAMA YARDIM ET",ama...
· “Kendi başıma yapmama yardım et” Montessori pedagojisine damga vuran sözler. Ama işinize o kadar odaklanıyorsunuz ki, yaptığınız işten başka bir şey görmüyorsunuz. Yani etrafınızda olan biteni görmüyoruz, bu neyi birlikte getirebilir, getirir demiyorum, etrafta olana kayıtsız kalırsınız.. Ayrıca etrafınızda olan biteni görmezseniz, Almanca yayınlanan “Faşist İtalya’da Maria Montessori" kitabının yazarı Helene Leenders’in Arbeitstier=Çalışan hayvan sözü geçer, yani düşünmeden, deşmeden çalışan insan. …Bir dönem çalışma, disiplin ve aidiyet kavramlarının Almanya'da Hitler tarafından çok kötüye kullanıldığını ve sonuçlarını biliyoruz. Dolayısıyla pedagojideki "çalışma ve disiplin" halini de Mussolini'nin de kullanmak istediğini yazar Leenders'in kitabında. O zaman İtalya'nın bir kadın kahramanın çeşitli ülkelerde konferanslar vermesinin Mussolini'nin işine geldiğini yazmaktadır Leenders kitabında. Gerçi daha sonra Montessori okulları da diğer reform pedagojisi uygulayan okullar gibi kapatılmıştır, ve tabii ki M. Montessori Mussolini ile irtibatını tamamen kesmiştir.
Montessori'nin gerçekten de niyeti çocuğun sade, didaktik malzemelerin de yardımıyla yaparak, yaşayarak kolay öğrenebileceği bir ortam yaratmaktır. Yetiştirdiği öğretmenler bu metodu öğrendikten sonra çok sayıda farklı yaşlarda çocuklarla birlikte uzun süreler çalışıp detaylı gözlemler ve tabii uygulamalar yapmışlardır. Esasında çok derin bir felsefeyi içinde barındıran bu metodun yanlış kullanıldığı veya iyi niyetli kullanılmadığı takdirde, toplumsal olarak da bireysel olarak da zararlı da olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Montessori'nin gerçekten de niyeti çocuğun sade, didaktik malzemelerin de yardımıyla yaparak, yaşayarak kolay öğrenebileceği bir ortam yaratmaktır. Yetiştirdiği öğretmenler bu metodu öğrendikten sonra çok sayıda farklı yaşlarda çocuklarla birlikte uzun süreler çalışıp detaylı gözlemler ve tabii uygulamalar yapmışlardır. Esasında çok derin bir felsefeyi içinde barındıran bu metodun yanlış kullanıldığı veya iyi niyetli kullanılmadığı takdirde, toplumsal olarak da bireysel olarak da zararlı da olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
· “Kendi başıma yapmama yardım et” Fakat o çocuğun kendi başına yapmasına yardım eden eğitim materyalleri o kadar sınırlı ve didaktiktir ve çocuk tek bir öğrenme yoluyla, yöntemiyle hareket etmektedir. Oysa oyun materyalleri (ki bunlar arasında taş, toprak, tahta, ip olabilir) çocuk sürekli keşfeder, farklı öğrenme şekilleri , yolları keşfeder, oluşturur. Ayrıca çocuk oyun içinde de çok şey keşfeder,
-Montessori pedagojisinin eğitmen eğitiminde en güzel taraf, öğretmen adayını çok iyi bir gözlemci haline getirmektir.Ve Montessori öğretmenleri çocukları tek tek, onların biricikliğini gözönünde bulundurarak gözlemleyen, onların tek başına yapmalarına yardım eden öğretmenlerdir. Maria Montessori’nin kendisi ise bir çocuk grubunu 2 yıldan fazla gözlemlemediğini yazar Helene Leenders kitabında, dolayısıyla eğitimin uzun vadeli sonuçlarını görememiştir.
İtalya'nın ilk doktoru Maria Montessori bir doktordan hamile kalmıştır, doktorun ailesi evliliğe karşı çıkmıştır ve çocuğu Mario Montessori evlilik dışı ilişkiden doğduğu için, bunun bilinmesinin amaç ve kariyerine engel olacağını görmüştür, ve çocuğunu bir aileye vermiş, çocuk o aileyle birlikte yaşamıştır. , ancak 18 yaşından sonra oğlu olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla kendi çocuğunu da çocukluk döneminde yeteri kadar gözlemleme olanağı olmamıştır.(Niyetim yazdıklarımla Montessori’nin özel hayatına yönelik bir eleştiri getirmek değildir. Maria Montessori ‘nin anneliğini ve öğretmenliğini kendi çocuğundan, çocuklardan oldukça uzak yaşamış olmasına dikkat çekmek istedim.
-Montessori pedagojisinde anaokulunda masal yok. Oysa masalla çocuk hayal dünyasını güçlendirir. Ve bunun dışında masallar hep mutlu sonla biter, kötüler zarar görür, iyiler, mağdurlar mutluluğa kavuşur. Dolayısıyla masallar çocuğun iyilik, çalışkanlık gibi vasıflara güvenmesine, ahlakı öğrenmesine araç olur.
Ayrıca çocuk uzun vadeli düşünemez, Waldorf pedagojisinde çok önemli olan masalların tekrarı ile çocuk bir adım sonrasını bilir, bir adım sonrasının bilinmesinin güven duygusunun gelişmesinde faydası vardır. Hem de anlatılan,okunan masallar çocukların taklit ve dil yeteneğini de geliştirir.
Montessori pedagojisinde maalesef çocuklar çok az birbirleriyle iletişim kuruyorlar, oysa çocukların birbirleriyle iletişimi özellikle apartman dairelerinde tek başlarına büyüyen çocuklar için büyük bir ihtiyaç. Büyük kızım Günsel ilkokula gittiği zaman sadece haftada bir gün bir araya geliyorlardı öğretmenin rehberliğinde, spor, sanat, müzik derslerinde beraber eğitim görüyorlardı. Neyse ki, beraberce geçirdikleri bir tür rehberlik dersi de vardı başlarında bir gözetmen ile kimi zaman bahçede oynuyorlar, kimi zaman sohbet ediyorlardı.. Oyunun, bildiğimiz rol oyunları, kızlar arasında evcilik oyunu diye adlandırılan oyunların pedagojide yer bulmaması ile çocuklar oyundan uzak kalmaktadırlar. Özellikle anaokulundaki çocukların birlikte oynaması ise büyük önem taşıyor, çünkü onların bu dil gelişimini, sosyal gelişimini, iletişim becerilerini geliştiriyor, çocuklar paylaşmayı böyle de öğreniyorlar. Çocuklar Rol oyunları içinde başka bir kişi olabiliyor, kimi zaman kral, kimi zaman öğretmen, kimi zaman doktor, empati de kurmayı öğreniyorlar. Yaratıcı drama dersinin önemsenmesi de bu yüzdendir. Çocuklar oyunun içine girdiklerinde tam olarak özgür, cesaretliler ve çocuklar kurallardan, önyargılardan bağımsız her zaman kendini oyun içinde bulurlar, algıladığı çevreyi de oyunun içinde canlandırır, isterlerse kendileri de işbirliği ile kurallar oluştururlar.
Montessori pedagojisinde oyunun olmaması, erken yaşta akademik öğrenmeyi de beraberinde getiriyor., oysa bunun çeşitli zararları olabilir.
https://www.egitimpedia.com/arastirma-erken-yasta-akademik-egitimin-uzun-vadeli-zararlari-bulunuyor/
.Oyun tamamen içseldir, ve çoğu zaman yetişkin dahil çok farklı grupları da içine katar. Çocuk oyunun içine kendiliğinden girer. Yani „haydi oyun oynayalım“ şeklinde gelişmez genelde „kurallı oyunlar“dışındaki oyunlar, dolayısıyla kendinin istediği zaman içine girebileceği, ya da kendinin yaratacağı veya şekillendireceği oyunda yer alıyor. Coşkuyu, üzüntüyü oyun içinde yaşıyor, oysa Montessori pedagojisinde kullanılan didaktik materyaller bunun yaşanılmasına izin vermiyor. Ama gördüğüm kadarıyla, ki bu beni çok sevindiriyor, artık Montessori anaokullarında oyuna, özellikle rol oyununa çok daha fazla önem veriliyor, yani Montessori pedagojisinin o ilk dönemlerinden çok daha farklı.
“beş duyunun eğitimi” diyoruz Montessori’ye…Ve çalışmalarda tek duyuya odaklanılıyor, o yüzden örneğin gözü kapalı halde ağrılığı, boyutu tespit etmek önemli. Montessori pedagojisinde renklere, büyüklüklere, dokulara göre
kategorilere ayırma çok yaygın, bir taraftan da onların bütünlüğünü keşfetme.. Fakat çocuk farklı materyalleri bir araya getirip oyuncul bir şekilde güzel, estetik bütün oluştursa bile Montessori pedagojisinde bu çoğu zaman kabul görmüyor sadece o yönteme göre bütünlemeler, sıralamalara , ayrıştırmalara izin veriliyor. Ayrıca da belki de bu şekildeki bir materyal eğitimi ileri dönemlerde yetişkin hayatında da ayırmayı, sıralamayı, kategorileştirmeyi de beraberinde getiriyor. Önemli olan ortak noktaları tespit etmek, ayrı olanları değil. Ve bunu en güzel çocuklar yapabiliyor, ve çocuklar aracılığı ile, oyun ile, çünkü her türlü hangi kültürden, ekonomik gruptan olursa olsun ortak bir lisan konuşmasa bile birbiriyle oynayabilir, etkileşime geçebiliyor.
· “emici zihin” e vurgu yapılır Montessori pedagojisinde ve çocukların 7 yaşına kadar 3 dil öğrenebileceği söylenir. Oysa aynı ortamda bireysel olarak öğrenen çocuğun dil gelişiminin ileri düzeye çıkması, başka lisan öğrenmesi çok zordur, farklı dillerdeki kişilerle etkileşimi de öyle. Ayrıca öğretmen gözlemci, rehber, yol arkadaşıdır Montessori pedagojisinde.
Çocuk lisanı da, konuşmayı da akranlarından ve en çok önemsediği, bağlı olduğu, sevdiği kişilerle olan ilişki sayesinde öğrenir. (genelde anne). Bunu Türkiye'de doğup büyüyen küçük kızım Selin'in Almanca öğrenmesinde çok iyi gözlemledim.
· Montessori pedagojisinde kolaydan karmaşığa, zora doğru öğrenilir. Materyalin geri bildiriminden çocuk doğru veya yanlış yaptığını anlar. Doğru yaptığında daha zorunu yapmayı dener. Ödül ve ceza yoktur. Ödül yani mükefatın olmaması, cezanın olmaması, daha doğrusu bunların yetişkin tarafından verilmemesi pedagojik açıdan genelde doğrudur da benim görüşüme göre.
· Fakat maalesef gerçek hayatta ise hep birilerinin ödüllendirildiğini, cezalandırıldığını görür. Bu da başkalarının ne için cezalandırılması veya ödüllendirilmesi ile ilgilenmemesine sebebiyet verebilir, çünkü onun için “kötüler ceza alır, iyiler ödül “ yoktur, çelişki oluşur, hatta somutlaştıramadığından haksız ceza ve ödüller onu pek ilgiledirmeyebilir. Masallardan uzak olan (çok şükür artık birçok Montessori anaokulunda masal var) masallarla elde ettiği kazanımlar da olmayınca, Montessori materyalleriyle kolaydan zora çalışan ama ödüllenmeyen çocuk, tablet, cep telefonu ile oynayıp level atlayıp, elindeki aletteki programla yarışır, ve her ilerlemede puan kazanarak ödüllendirilir. Yani bu yol, çocuğu daha çok bilgisayar oyunu oynamaya teşvik edebilir, çünkü çocuk genelde başarısının kabul görmesini, onore olunmasını ister. Montessori pedagojisinden materyalin geri bildiriminden doğru yapıp yapmadığını, başarısını ölçen çocuğun karşısında ise oyunlarda seslerle, görsellerle çocuğu ödüllendiren, kısa süreli haz veren bir algoritma vardır.
· Montessori okulları ülkemizde de, dünyada da pahalı okullar. Almanya’da ise devlet sübvanse ettiği için, ödenen miktar düşük oluyordu, düşük gelirli aileler az, yüksek gelirli aileler fazla ödüyor. Ama ödenen miktar ayda 250,- Euro’yu geçmiyor. Dolayısıyla zengini fakiri aynı okulda okuyor, bu da sosyal kaynaşmayı beraberinde getiriyor.
· Montessori okullarının pahalı olmasının nedeni materyallerin pahalı olması aynı zamanda, Nienhuis gibi 1929 de kurulan Montessori pedagojisine uygun materyalleri satılıyor, oysa günümüzde bu materyaller kolaylıkla üretilebiliyor, bunu yapan çok kişi de var. Ama genelde Nienhuis’ınki orijinal, diğerleri taklit olarak biliniyor. Montessori eğitiminin pahalı olmasının nedeni olarak bu materyellerin pahalılığı ile ilişkilendiriliyor. Eğitmen eğitimleri de oldukça pahalı. Dünyada bu eğitimleri genelde AMI , AMSI nin eğitmen eğiticileri veriyor. Ayrıca Montessori sınıfları oldukça geniş sınıflar. Sınıf büyüklükleri, pahalı materyaller ve eğitmen eğitimi farklı sosyo ekonomik yapıdaki çocukların bir arada olmalarına fırsat vermiyor. Montessori okullarına çocuklarını verenler de genelde eğitim düzeyi yüksek aileler. Ve bugün iş hayatında birçok başarılı insan gösteriliyor Montessori’de, ama bunda ailelerin eğitim düzeyi ve gelir durumu da etken. Oysa Maria Montessori farklı din, kültür, sosyo ekonomik gruptan çocukları bir araya getirmek istiyordu o dönem, fakat günümüzde bu-özellikle ülkemizde- gerçekleşemiyor, ayrıca verilen eğitimler anaokulu düzeyinde kalıyor. Oysa benim düşüncem ilköğretim seviyesinde Montessori metodu doğru bir yaklaşım, ama anaokulunda çok daha faydalı yaklaşımlar var. Mekan, ortamın 3. pedagog olduğu Reggio Emilia pedagojisi, orman anaokulları, ve özellikle Türkiye'de hiç bilinmeyen Marksist bir Fransız öğretmen C.Freinet'in kurduğu benim çok beğendiğim Freinet pedagojisi de incelenmesi, esinlenmesi gereken metodlar. O dönem Montessori okullarının da dahil olduğu "reform pedagojisi" adı altında toplanan birçok oluşum eğitimde çok büyük yenilik getirmiştir, fakat artık hem son 15 yılın beyin araştırmaları, toplumların farklı kültürel özellikleri dikkate alındığına bu pedagojik yapıların ilk çıkıştaki halinin dönüşmesi gereklidir. Ben de 2006 da yazdıklarım Montessori pedagojisini överken son birkaç senedir epeyce eleştiriyorum. Eleştirdiğim pedagojinin kendisinden çok temel felsefesinin iyi bilinmemesi, Montessori'nin hep materyal ve etkinlik ağırlıklı kullanımı, öğretmen eğitimlerinde özellikle Pestalozzi, Fröbel'den neredeyse hiç söz edilmemesi gibi uygulamaya yönelik daha birçok şey.
Montessori yazmanın okumadan önce geleceğini söylüyor. Montessori eğitiminde her ne kadar anaokulunda harfler okul öncesinde öğrenilmiyor dense de, birçok anaokulunda dokunarak öğreneceğiniz harfler mevcut, çocukta da merak duygusu hep var olduğundan harfleri ve okuma yazmayı anaokulunda öğrenebiliyor. Okumayı erken yaşta sökmesi de bana göre zararlı. Çocuk örneğin okuduğu kelimenin yanındaki renklere, şekillere, logoya (okuma yazma bilmeyen çocukların araba markalarını ezberlemesi gibi) dikkat etmiyor. Veya mesela bir hikayeyi dinliyor, nasılsa sonra da okuyabilirim diyerek dikkatli dinlemiyor. Yani erken okumaya başlamak, çocuğun yaratıcı düşünmesine bir engel, görsel hafızasına da. Bir de aile "çocuğum ne harfiymiş söyle" diye, hele başkalarının yanında -çocuğu ne bildiğini teşhir etmeye yönlendirirse, çocuk merakı yanısıra anneye, babaya, yani önemsediği kişilere kendisini daha önemli gösterebilmek için de bunu yapabilir. , "nasıl okunuyormuş göster bakayım" diye çocuğu 4 yaşında okumaya sevk etme yanlışını göstermeyelim. Bırakalım ilkokula başladığında öğrensin çocuk harfleri, heyecanlansın, şaşsın.. Bunu tabii henüz birinci sınıfa başlamadan okuma yazmayı söken 2 çocuklu bir anne olarak yazmam biraz saçma gibi görülebilir. Büyük kızımda o harflere merak sarıp okumayı sökünce çok hoşuma gitmişti, ama o dönem pedagojik olarak pek bilgiye sahip değildim. Dolayısıyla küçük kızımın harfleri öğrenmesi için herhangi bir çaba da göstermedim, zaten onla o dönem ilgilenebilecek durumum da yoktu. İlk olarak 5,5 yaşında gitmiş olduğu Alman Büyükelçilik okulunun Kindergarten'ın hazırlık sınıfında da harfler öğrenilmiyordu, ama belki de bazı arkadaşlarının birinci sınıfa başlayıp okuma yazmaya yönelmesi de önemli etken olmuştur.
-Waldorf pedagojisinde ise harfler ve okuma yazma özellikle geç öğreniliyor. Yazmada önce şekil çalışmaları var, onlar harflere dönüşüyor, öğretmen tahtaya çok güzel renkli resim çiziyor. Örneğin orada bir dağ var M şeklinde “mountain”in m si oluyor. Yani harfler bile resim, masalla öğreniliyor. Ayrıca dolma kalemle, renkli kalemle önce formlar üzerinde çalışılıyor, bunlar genelde simetrik formlar, ve bu günümüzde de kanıtlanmış durumda, sağ ve sol beyni besliyor. Özenle yazılıyor ayrıca el yazısı ilk baştan itibaren özen gösteriliyor dolaysıyla, bu normal devlet okullarında da var.
Montessori yazmanın okumadan önce geleceğini söylüyor. Montessori eğitiminde her ne kadar anaokulunda harfler okul öncesinde öğrenilmiyor dense de, birçok anaokulunda dokunarak öğreneceğiniz harfler mevcut, çocukta da merak duygusu hep var olduğundan harfleri ve okuma yazmayı anaokulunda öğrenebiliyor. Okumayı erken yaşta sökmesi de bana göre zararlı. Çocuk örneğin okuduğu kelimenin yanındaki renklere, şekillere, logoya (okuma yazma bilmeyen çocukların araba markalarını ezberlemesi gibi) dikkat etmiyor. Veya mesela bir hikayeyi dinliyor, nasılsa sonra da okuyabilirim diyerek dikkatli dinlemiyor. Yani erken okumaya başlamak, çocuğun yaratıcı düşünmesine bir engel, görsel hafızasına da. Bir de aile "çocuğum ne harfiymiş söyle" diye, hele başkalarının yanında -çocuğu ne bildiğini teşhir etmeye yönlendirirse, çocuk merakı yanısıra anneye, babaya, yani önemsediği kişilere kendisini daha önemli gösterebilmek için de bunu yapabilir. , "nasıl okunuyormuş göster bakayım" diye çocuğu 4 yaşında okumaya sevk etme yanlışını göstermeyelim. Bırakalım ilkokula başladığında öğrensin çocuk harfleri, heyecanlansın, şaşsın.. Bunu tabii henüz birinci sınıfa başlamadan okuma yazmayı söken 2 çocuklu bir anne olarak yazmam biraz saçma gibi görülebilir. Büyük kızımda o harflere merak sarıp okumayı sökünce çok hoşuma gitmişti, ama o dönem pedagojik olarak pek bilgiye sahip değildim. Dolayısıyla küçük kızımın harfleri öğrenmesi için herhangi bir çaba da göstermedim, zaten onla o dönem ilgilenebilecek durumum da yoktu. İlk olarak 5,5 yaşında gitmiş olduğu Alman Büyükelçilik okulunun Kindergarten'ın hazırlık sınıfında da harfler öğrenilmiyordu, ama belki de bazı arkadaşlarının birinci sınıfa başlayıp okuma yazmaya yönelmesi de önemli etken olmuştur.
-Waldorf pedagojisinde ise harfler ve okuma yazma özellikle geç öğreniliyor. Yazmada önce şekil çalışmaları var, onlar harflere dönüşüyor, öğretmen tahtaya çok güzel renkli resim çiziyor. Örneğin orada bir dağ var M şeklinde “mountain”in m si oluyor. Yani harfler bile resim, masalla öğreniliyor. Ayrıca dolma kalemle, renkli kalemle önce formlar üzerinde çalışılıyor, bunlar genelde simetrik formlar, ve bu günümüzde de kanıtlanmış durumda, sağ ve sol beyni besliyor. Özenle yazılıyor ayrıca el yazısı ilk baştan itibaren özen gösteriliyor dolaysıyla, bu normal devlet okullarında da var.
· Montessori eğitmen eğitimleri başta AMI gibi kuruluşlar olmak üzere çeşitli Montessori organizasyonlarına bağlı kişiler tarafından verilir. Dolayısıyla sadece Montessori pedagojisi ve onun özellikleri uzun dönem süren Montessori eğitiminde aktarılır. Keşke meslek okullarında, üniversitelerde Fröbel,Waldorf, Montessori gibi önemli pedagojik yapılar objektif biçimde, ama detaylı gösterilse, yetişecek öğretmenlerin de diğer öğrendikleri ile harmanlamaları daha kolay olur.
· Waldorf pedagojisinde ayrı bir müfredat olduğundan, çocuğun anaokuluna, başladıysa genelde o şekilde devam etmesi istenir. Ailenin Waldorf pedagojisini benimsemesi ile ancak Waldorf okullarında devam edilir. Ailenin yaşam felsefesi bu pedagojiye uygun değilse zaten bu okulları seçmezler. Okul yönetimleri de bu konuda uyarırlar. Yani Waldorf eğitimi herkes için uygun değildir. Türkiye’de Montessori anaokullarına baktığımızda ise böyle bir uyarı göremiyoruz. Gerçi Montessori müfredatı farklı değildir, bana göre tekniği farklıdır, ve pedagojik kazanımlar, fakat ilkokula Montessori’de devam etmeyecekse çocuk zorluk çekebilir, özellikle ödül ve cezanın, dış kaynaklı ölçme ve değerlendirmelerin olduğu okullarda.
· “Montessori pedagojisi” genelde kısa vadeli sonuçların olumlu olarak ortaya çıkması ile tanınır, yani çocuk çabuk yazma, okuma öğrenir, matematiği kolay öğrenir, tertipli, beceriklidir (özellikle el becerisi). Fakat çalışma ile değerlendirilen zamana karşı gerçek oyuna ayrılan zamanın azlığından dolayı oyunla etkileşimle keşfetmenin , bunun çocuğa verdiği coşku ve heyecandan mahrum kalması göz önüne alınmaz.
. “Begeisterung”Almanca hayran kalma, heyecanlanma anlamına gelir. Çocuk “begeistert” olduğu, duygularıyla algıladığı şeyleri, olayları hafızasına çok daha kolay yerleştirdiği gibi bu kalıcı olur. Önemli olan coşkusunu, heyecanını yaşayan, deneyimleyerek öğrenen mutlu çocuklar yetiştirmektir, ve bu çocukların iyiyi, güzeli de başka dünyalara taşımlarını sağlamaktır. Bunun için de akademik becerilerin okul eğitimi içinde verileceklerinin henüz anaokulundayken öğrenilmesi gereksizdir, ve okul döneminde yeni bir şey öğrendiklerinde heyecan, hayranlık duymaları için de keşfedecekleri, öğreneceklerini okul dönemine bırakmak gerekir. Afrika atasözü "otlar çekilince uzamaz" ı hatırlatmakta fayda var.
. “Begeisterung”Almanca hayran kalma, heyecanlanma anlamına gelir. Çocuk “begeistert” olduğu, duygularıyla algıladığı şeyleri, olayları hafızasına çok daha kolay yerleştirdiği gibi bu kalıcı olur. Önemli olan coşkusunu, heyecanını yaşayan, deneyimleyerek öğrenen mutlu çocuklar yetiştirmektir, ve bu çocukların iyiyi, güzeli de başka dünyalara taşımlarını sağlamaktır. Bunun için de akademik becerilerin okul eğitimi içinde verileceklerinin henüz anaokulundayken öğrenilmesi gereksizdir, ve okul döneminde yeni bir şey öğrendiklerinde heyecan, hayranlık duymaları için de keşfedecekleri, öğreneceklerini okul dönemine bırakmak gerekir. Afrika atasözü "otlar çekilince uzamaz" ı hatırlatmakta fayda var.
Montessori eğitim araçları: Montessori eğitim araçlarının her biri farklı işlevleri yerine getirir, bir eğitim aracı çok fonksiyonel olarak kullanılmaz. Dizmeler, sıralamlar, kategorilerine ayırmalar olduğu gibi örneğin yazmayı, matematiği öğrenmenin Montessori metoduna uygun yolu gösterilir. Öğretmen tarafından materyal sunumunda da titiz, ve dingin hareket edilir. Montesssori materyallerin en önemlileri titiz bir şekilde kesilip, boyanmış ahşap materyallerdir. Yani çocuğun hani bunu “benim zanaatkar amcam da yapar “tarzından değildir. Oysa ahşap oyuncağın veya çocuğun kullandığı tahta başka malzemenin en önemli taraflarından biri, çocuğun soyut-somut ilişkisini kurması ve ilişkilendirmeyi öğrenmesidir. Yani çocuk ağacı görür, dal parçasının kimi zaman yakıldığını, kül olduğunu, kimi zaman da insan elinde şekillenerek ona oyuncak olarak sunulduğunu. Gerçi bizim ülkemizde olmasa da bazı Montessori anaokullarında çocuğun tahtayı zımparaladığı, yonttuğu, kestiği de gözlemlenmektedir.
· Montessori pedagojisinde çocuklar renk skalaları ile ayrılan renkleri dizerken, Waldorf pedagojisinde ise hergün yapılan mum boya çalışması ile , ve haftada bir gün yapılan suyla renklerin karışımı önemli bir yere sahiptir. Renklerin birleşince harmoni oluşturduğunu görürler. Birinde renklerin dizilmesi, diğerinde ise her çocukta farklı bir şekilde bütünleşmesi, ve o süreçte çocukların hissettikleri önemlidir. Fakat tabii renk skalası Montessori sanat eğitiminde kullanılmaz. Montessori pedagojisi çok sade de olsa yapılandırılmış materyallerle çalışır çocuklar. Waldorf eğitiminin kendisi ise zaten sanatsaldır. Zaten "eğitim sanatı" denmektedir.
·
· Montessori pedagojisi Türkiye'de geleneksel eğitim sistemi ile karşılaştırılmakta, bugünkü ister devlet ister özel anaokullarındaki uygulamalara baktığımızda da her ne kadar Montessori pedagojisini eleştirsem de çoğu anaokulundan çok daha iyi uygulamalar olduğunu görseydim. Bunun dışında oyun pedagojisinin yaratıcısı ilk Kindergarten'ın kurucusu Fröbel, Waldorf, Freinet, Reggio Emilia yaklaşımı esinleneceğimiz yapılardır, Montessori pedagojisindeki kazanımların da gerçekleşebileceği. Ayrıca örneğin Almanya’daki okullarda devlet okullarındaki öğretmenler de gerek Montessori’den gerekse başka yaklaşımlardan esinledikleri ögeleri eğitimin içine katabiliyorlar. Ayrıca Almanya'dan başlayarak gelişen "Schule im Aufbruch" diye geçen bir oluşum vardır. Bazı Montessori okulları dahil çok sayıda okul bu oluşuma katılmaktadır.
· Odaklanmanın gerçekleştiği ilk eğitim materyalleri M.Montessori tarafından bulunduğu düşünülmektedir. Oysa ilk anaokulunun (Kindergarten)ın kurucusu Friedrich Fröbel’in geliştirdiği birçok geometrik materyal de hem odaklanmayı sağlamakta, hem de oyun ile birlikte yaratıcılığı desteklemektedir. Ufak da olsa “küpler” üzerinden bir karşılaştırma yaptığım 2014 yılındaki yazım:http://t-istasyonu-geloyna.blogspot.com/2014/04/kuplerin-oyun-hali-frobel-montessori.html
Montesssori pedagojisinden çok Montessori uygulamalarında eksiklikler var. Sonuçta tek bir metoda bağlı olmamak, çeşitli alternatif eğitim( alternatif eğitim kelimesi Türkiye'de yaygın olarak kullanılıyor, ama bu kavram Avrupa'da ve özellikle Almanya'da Reform pedagojisi olarak geçiyor) artık metotlarından esinlenmek, kendi bilgi ve tecrübelerimizle harmanlamak en faydalısı. Ama en önemlisi temel bir duruşumuzun olması, çocukları koşullandırmalardan, şekilcilikten uzak tutmak. Bu arada...Montessori pedagojisi tabii ki bilinmesi, esin alınması gereken bir pedagoji, özellikle Maria Montessori'nin beni çok etkileyen tarafları da var. Özellikle Hindistan'da geçirdiği dönem Montessori'nin pedagojsine çok büyük değer katmıştır. "kozmik eğitim" ve "the absorbent mind"yaratıcı çocuk üzerine de hayatının son döneminde yazmıştır. Helene Leenders'in kitabında aşlarda çok hırslı bir kadın olan Maria Montessori daha sonra kadın hareketinde, barış eğitiminde de adı geçen, doğu felsefesinden de beslenen bir kişi olmuştur.
Sonuçta kendi başına keşfedilmesine yardım etmek gerek...sadece çocuğun değil, bizim ve öğretmenlerimiz, bu konuları dert etmiş kişilerin keşfetmelerine yardımcı olmak. Sadece kendimiz, kendi çocuğumuz, kasabamız, kentimiz için değil. "Küresel düşün, yerel davran" artık dünyada çok daha büyük önem taşıyor. Lütfen benim bu eleştirilerimle de Montessori pedagojiyle öğrendiklerinizle de yetinmeyin, araştırın, öğrenecek, keşfedilecek, paylaşılacak çok güzel şeyler var. .Ve aman aman, süslü İngilizce kelimelerle bezenmiş Trendlere kaptırmayın kendinizi. Tabii bu konularda özellikle öğretmen yetiştiren akademisyenlerimize çok iş düşüyor, bu konuların enine boyuna tartışılması ama bunu yaparken dijitalleşmeden tutun, erken yaşta kodlama, robotik, maker, STEM, çocuklarla felsefe,akıl oyunları hatta yaratıcı drama gibi uygulamaların pedagojik değerlerinin doğru ve yanlışlarının, toplumsal uzantılarının ve bu alanda sertifikalandırmaların ele alınması lazım. Eğitim hepimizin işi, ama öğretmen yetiştirenlerin çok daha büyük bir sorumluluğu var.
Ayrıca 2006daki Montessori ile ilgili yazımı, başka diğer yazılarımı da yine bu blogda bulabilirsiniz. http://t-istasyonu-geloyna.blogspot.com/2006/08/yasayarak-ogrenme-montessori-anlar.html
Şule Şenol
Şule Şenol
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder